24 Ocak 2023 Salı

İNSANIN VE YAPAY ZEKANIN "SANAT" SERÜVENİNE  ANALİTİK BİR BAKIŞ

“Sanat” kavramı insan olmanın biricik özelliği yaratıcılığın alanıdır.  Hızla devinen dünyada Yapay zekânın sanatsal hünerleri ortaya çıktıkça “insan olmanın” ne anlama geldiğine dair daha önce karşılaşmadığımız dair sorulara neden oluyor.  Varoluş, toplum, iletişim, bilinçaltı, duygular, hayal gücü, sezgi, aşk, duyarlılık, rüya, özgünlük ve elbette yaratıcılık gibi insana ait kavramların sonucu ortaya konulan “sanat”, yapay zekâ ile nasıl bir döneme girecek? Üretim, düşünme, yaşam biçimlerini ve geleceği değiştirecek devrim niteliğindeki teknolojisi ile faaliyette bulunduğu diğer alanlarda insanların yerini almak için tasarlanan yapay zekâ, sanat alanında da insandan daha yaratıcı olup sanatçıya meydan okuyacak yetkinliğe ulaşabilecek mi?

Hegel’e göre sanat, maddeye aktarılan ve maddeyi kendine benzeten sanatçının ruhunu taşır. Peki, günümüzde ruhu olmayan makinelerin yarattığı ürünler bir sanatçı tarafından üretilmediğine göre ruh ve anlam taşıyabilir mi?

Bilgisayar teknolojisi yıllardır zaten bir araç olarak görüntüyü oluşturan, işleyen ve değiştiren olarak vektor, bitmap, 3D, CGI gibi görüntü teknolojileri ile görsel sanatlara etki ve katkı yaptı. Günümüzde  Stable Diffusion, DALL-E, Craiyon, Midjourney, Nightcafe Ai, gibi daha pek çok akıllı görüntü üreteçleri milyonlarca görselin bulunduğu büyük veri kümeleri üzerinden istatistiksel olarak değerlendirip kendini eğitebilen ve orijinal veri setinde yer almayan yeni görüntüleri üretme kabiliyeti olan yazılım sistemlerdir. Sadece görseller değil, yapay zekâ şimdiden sanatın diğer dallarında müzik, şiir, heykel, hikâye, makale ve filmler oluşturmak için de kullanılıyor.

İnsani becerilere sahip ama insan olmayan bir sistemin yarattığı ürünlerin gerçek sanat eseri olup, olmadığı, programcının ve makinelerin sanatçı olarak kabul görüp görmeyeceği, Yapay zekâ ürünlerinin sanatın geniş ve genel tanımlayıcılığı içinde yer alıp alamayacakları gibi pek çok yeni soru ve kavramlar var. İtirazlar, kabuller, şüpheler, farklı görüşler olmasına rağmen çoğunluk tarafından büyük ilgiyle karşılaşmış durumda.

Öncelikle “Sanat” ve “Sanatçı” kavramından bahsetmek gerekiyor. Sanat en genel tanımıyla, insan zihninin ve kültür evriminin bir yansıması, yaratıcılığın, düşünce biçiminin ve hayal gücünün ifadesidir. Sanatçı ise “insan olma” bilinci ile sanatı yapan, yaşamı insanileştiren, biçimlendiren, sanat olgusunu eylemsellikle gerçekleştirendir. Sanatçı farklı bakış açısıyla gerçekleri estetik öğelerle birleştirip toplumsal hafızaya kaydeder. Yaratıcı çalışmalarının gerisinde insana, çağına ve topluma ait derin öyküler yatar. Tutkuları, hatıraları, rüyaları, hayali ve soyut fikirleri, sembolleri, felsefesi ve kendi iç dünyasını, yaşadığı çağın ve toplumun dinamiklerini estetik dışavurumlarla maddeye yerleştirmek için hayal gücünü, sabrını, coşkusunu ve özverili çabasını kullanır. Etkilendiği her şeyi kendi benliğinde süzerek eserlerine katarken sanatçının sanatını oluşturma süreci karmaşıktır ve zordur.  O kederi de, mutluluğu da en derinden hisseder, kaygısını ve hazzını en üst düzeyde yaşar.

Sanat, hayat ve insan kaynaklıdır ve insana ait olandır. “Sanat insanın insan için yaptığı bir nesnedir. “ (E.H.Gombrich, Sanatın Öyküsü) Bu çok doğru bir tanım ve “Sanat” kaynağını insan sanatçıdan alan, tarihsel, toplumsal birikimi ve hayal gücü ile anlam arayan insan kaynaklı bir olgu olarak temellenir; varoluş, insan, sanatçı, anlam, estetik nesne ve estetik beğeni birlikteliğinde oluşur. Bu bakımdan insan, sanat ve sanat eseri arasında birbirini tamamlayan derin bir varlık bağı vardır.

Sanatçı, sanatsal niyet ve arzu ile yaşamsal olguların ardındaki anlamları arar. Yapay zekâ yaşayan, duygulanan bir varlık olmadığından hayal gücünden, dış dünyasının gerçekliğinden ve insan olmanın niteliklerinden yoksundur. Maalesef yapay zekânın ürünlerinin sanat olduğunu peşinen iddia edenler sanatın binlerce yıllık derin kaynağını ve sanatsal üretim sürecini gerçekleştiren sanatçıyı hafife alıyorlar, sanatçının emeğini ve gerekliliğini sorgulamayı gereksiz buluyorlar. Bir sanatçının coşkulu dünyasına, atölyesine girmeden, yaratıcı sürecin derinliğini bilmeyenler tarafından verilen kararlar yapay zekâ ürünlerini sorgulamadan kabul ve olumlamadan yana oluyor. Yapay zekâ ürünlerinin yaratacağı ticaretinin canlandırıcı etkisinden faydalanmak isteyen kapitalist dünyanın bu durumu kendi lehine kullanarak paraya dönüştürmek için büyük beklentiler içinde olduğunu görüyoruz.

Yapay zekânın üretim süreci bilgisayar, programcı, veri, algoritma, çıktı, alımlayıcı öznenin estetik beğeni birlikteliği ile oluşur. Yapay zekâ eylemlerini estetik değerlere ulaşmak, estetik uyuma ve anlama odaklanarak yapmadığından ürettiği çıktı sadece duyusal, estetik değeri belirsiz, özü olmayan, biçimsel bir nesnedir. Çünkü bir sanatçının zihnindeki öznel bakış açısı ve özel yaratma sürecine ait değerlerden yoksundur. Kaynağını insan zihninden almayan, duyguları olmayan, hazır verilerden yola çıkarak üreten yazılım, bununla birlikte hoşa gidecek çıktılar üretebilme potansiyeline sahiptir. Hatta tesadüfen estetik haz verebilecek, insanlarda duygusal ve sanatsal heyecana neden olabilecek ender de olsa çıktılar bile üretebilir. Yine böylesi bir çıktıya sanatsal eğilimi, eğitimi ve hayalleriyle sanatsal değer kazandıran alımlayıcı öznenin kendisidir. Çünkü çıktı, iletişim temelinden, iletilecek bir ifadeden yoksunken ve sanatsal değer taşımazken iletişimi kuran alımlayıcı öznenin algılama biçimi, psikolojik yönelimi ve bakış açısı çıktıyı estetik haz veren nesne değerine yükseltir. Alımlayıcı özne nesneyi algılama düzeyi, estetik yargılama yeteneği ve yaratıcılığı ile sürece katılır, kendi benliğinin ve görme kapasitesinin kalitelerine ihtiyaç duyar. Sübjektivist bir tavırla sanatsal değeri objeden değil kendi psikolojisinden alır, nesneyi kendi duyguları ile özelleştirir ve çıktıya bir anlam atfeder. Yapay zekâ çıktısını değerli yapan bir sanatçının etkinliğiyle oluşmuş estetik nesnenin sahip olduğu kaliteler değil alımlayıcı öznenin görme biçimidir.

Sanat eseri bir insan yaratısıdır, yaratıcı özne sanatçıdır. Sanatçı eserine anlamı katarak üretir ve görünen form bir anlam bütünlüğüne, biçim ve içerik birlikteliğine sahiptir. Sanatçı önsel olarak eserinde hayata dair bir gerçekliği biçimsel olarak ifade eder. Yani anlamı, eseri yaptıktan sonra eklemez ve anlam, henüz eser biçim kazanmadan sanatçının zihninde cevher olarak vardır. Eserde alımlayıcı özne ile iletişime girmeden iletilecek ifade zaten vardır ve hazırdır; tüm bunlar bir gerçeklik halinde eserde saklıdır ve yetkin bir alımlayıcı özne tarafından görülmeyi bekler. Sanatçının ruhunda oluşan estetik yaratımı tekrarlayan bir ruhun eseri keşif sürecisidir bu.  Yapay zekâ çıktısını yargılayan alımlayıcı özne, sanatçının yani insanın ifade seviyesini oluşturma, algılama, tekrar yaratma zevkinden ve çabasından yoksundur. Çünkü bir sanat yapıtını anlama, anlamlandırma, sanatçının yaratıcılığı gibi bir çabayı gerektirir.

E.H. Gombrich, “Sanatçının bitmiş yapıtı karşısında duymuş olduğu o kurtuluş ve zafer duygusunu paylaşma yeteneğine sahip değilsek, bir sanat yapıtını anlamayı umut edemeyiz,” der.

Görüyoruz ki sanat; sanatçı, eser (estetik), alımlayıcı özne (estetik ilgi) ilgisi ile gerçekleşirken, yapay zeka ürününde süreç veri, algoritma, nesne (duyusal) ve alımlayıcı özne (estetik ilgi) bağlantısı ile gerçekleşir.

Sanat; sanatçı, sanat eseri ve alımlayıcı öznenin birlikteliği ile oluşur. İnsan sanatı, insan ile nesnel gerçeklik arasındaki estetik ilişkidir ve sanatsal gerçekliği içerir. Kaynağı hayattır, insandır, toplumdur, sanatçı tarafından oluşturulur, tüm sürece odaklanır ve bütüncüldür. Sanatçının nesneye kazandırdığı estetik değerlerin alımlayıcı özne tarafından tekrar üretimine, estetik yargısı ile oluşan bağlantılara ve etkileşime dayanır. İnsansal pratiğe, topluma ve toplumsal yaşama doğrudan ve sıkıca bağlıdır. Sanat eseri kişiseldir özgündür ve sanatçı yapay zekâ çıktısındaki tekrarlamalardan, farklı harmanlama, iliştirme tekniklerinden çok daha fazlasını gerektirecek bir kompozisyon bilgisine ve yeteneğine sahiptir. Sanat kökenini yaşamdan alıp ruh ve anlama odaklanan bir yolda güzelliği bir değerler birlikteliği olarak düşünür. Yapay zekâ gibi sadece sonuca değil, tüm sürece odaklanır ve ayırt etmemiz gereken de budur.

Yapay zekâ yaratıcılık yeteneğine sahip olsa da bu onun bir sanatçı olduğu anlamına asla gelmez. Aynı şekilde programcı da, algoritma da sanatçı değildir. Çünkü üretimleri yukarıda açıkladığımız yaşamsal, duygusal, ruhsal ve anlam bütünlüğün dışındandır, otomatik ve komutlarla üretim yaparlar. Algoritma sanatsal değerleri, kaliteleri, kaygıları gözeterek nesneyi oluşturmaz yani algoritma sanat ile uğraştığının farkında değildir dolayısı ile gerçekliğin bilincinde değildir. Veri tabanını tarayarak beklenmedik şekillerde kaynaştırma, ekleme, çıkarma, ilişkilendirme ve öğrenme yeteneği sayesinde üretir.

Post modern dönemin tuhaf, sorumsuz, dağınık, umursamaz eğilimleri nasıl sanat kategorisinde yer buluyorsa, yapay zekâ ürünleri de pekâlâ dâhil edilebilir, sanatın genel tanımı içine alınabilir. Fakat yapay zekânın yaratma süreci otomatiktir ve sahip olduğu varlık tabakaları ile insana ait sanat ile özdeş değildir; kaynak, oluşum ve sonuç bambaşka yöntemle gerçekleşir. Bu nedenle gösterişli ve şaşırtıcı olsa da yetkin olmayan, eksik ve deneysel bir sanat türüdür. Yapay zekâ sanatı yüksek olmayan bir kalite değeri taşır.

Sanatı, gerçeklik bağlamına, anlam arayışına, varlık tabaklarına ve toplumsal kaynağına dayanarak;  hayatı, insanı temsil ettiği için “İnsan Sanatı”, kodlarla oluşturulduğu için “Yapay Zekâ Sanatı” denmesi uygun olacaktır. Çünkü sanata ayrı bir aktör olarak giren yapay zekâyı insan ve sanatı ile aynı değerde üretimler yapıyormuş gibi göremeyiz. İnsan sanatını değerli yapan şey binlerce yıllık yaratım sürecinin birikimiyle varoluş mücadelesini ve kendi hikâyesini anlatmasıdır.

Yapay zekâ bilimsel, gündelik ve sanatsal ve insani alanlara daha fazla girdikçe biz de insanın ne olduğu, "insan" olarak kalabilmeyi içeren kuralları, insani alan sınırlarını ve tanımlarını, düzenlemeleri, konumlandırmayı ve de eleştirileri şimdiden yapmak zorundayız. Önemli olan insana ait alanın derinliğini, değerini, özgünlüğünü, yaratıcılığını ve özgürlüğünü koruyacak kavramları oluşturmak ve yerleştirmektir. Bunları yaparken Yapay zekânın yani makinenin sahip olabileceği alanın tanımı da yaparak rolleri belirlemeliyiz. Bundan dolayı insana ait olana “İnsan Sanatı” ve kodlara dayandığı için de “Yapay Zeka Sanatı” diye kategorik ayırıma gidildi. Her ikisini aynılaştırmak, her ikisinin de farklı yollardan da olsa benzer amaca ulaştığını söylemek sanata ve sanatçıya saygısız, haksız bir yaklaşımdır ve itiraz edilmelidir.

Tabii ki yapay zekâ sanatçıların yararlanacağı bir kaynak olarak ortak çalışmalar ile yeni ve özgün ürünler ortaya konmasını sağlayacaktır. Sanatçı sanatsal yaratımda yapay zekâ ile yaratıcılığını genişletebilir, ilham alabilir, yeni şeyler deneyebilir ve yapay zekâyı bir işbirliği aracı olarak da düşünebilir. Bu işbirliği ile oluşan ürünlerin yaratım sürecine sanatçı dâhil olsa da, inisiyatif sahibi olsa da kaynağı kodlara dayanan yapay zekâyı kullanması tartışmaları da beraberinde getirecektir.

Yapay zekâ ürünlerine yaklaşım insanların samimiyet sınavı anlamına da gelecektir. Sanatçı ve de hiç kimse kolaycılığa kaçmamalı, çalıntı fikirler veya doğrudan kendi eseri gibi göstermeye çalışmamalıdır. Değersiz ürünleri değerliymiş gibi yansıtma gayretinde bulunmamalıdır.

Çıktının sanat ile olan bağlantısının kalitesi ve bir değer taşıyıp taşımadığına karar vermek sanattaki büyük sorun alanına ulaşmak demektir. Estetik yorumlama yaparken çok çeşitli unsurlar göz önüne alınması gerekmektedir. Eserin kime ait olduğunu bilmek de kararımızı etkileyecek faktördür. Kimin tarafından üretildiği belli olmayan bir eseri yorumlamak abartıya veya tam tersi küçük göstermeye ve eksikliğe neden olabilir. Bir nesneyi zaten sanatsal ve güzel olarak değerlendirmek izafidir (estetik yargıyı genel kılan, ortak duygu olarak temellenen kabuller ile uzlaşmanın haricinde) ve zordur ama bu sanatın gizemli ve olağan bir durumudur.

Öte yandan yapay zekâ sadece sanatçılara değil, herkes için kolaylığı ile teşviki edici ve destekleyici bir güç olacaktır. Ayrıca veri tabanını oluşturan girdilerin telif hakları sorunu çözülmelidir, veri tabanında bulunmak istemeyen sanatçı ve diğer herkesin hakkı gözetilmelidir.

Şu asla unutmamalı; fotoğrafın icat edilmesiyle ressamların ve resmin önemi azalmadı, akıllı telefonların birer yetenekli fotoğraf makinelerine dönüşmesi herkesi birer fotoğraf sanatçısına dönüştürmedi, yapay zekâ da kimseyi mucizevî, fantastik sanatçılara dönüştüremez, yetenek transferi yapamaz.

Konu tartışılırken popüler olmasından dolayı genellikle resim sanatı üzerinde duruluyor. Fakat yapay zekânın gerçek bir fotoğraftan ayırt edilemeyecek detaylara ve görsel kaliteye sahip bir imaj ürettiğinde nasıl tepki vereceğiz? Özellikle belgesel fotoğraf ile kıyasladığımızda durum daha da karmaşıklaşacaktır.  Bu aşamada resimleri yargıladığımız, estetik, duygusal, hayal dünyamızda şekillenen değerler yetmeyecektir. Fotoğrafın nesnel gerçekliğe dayanıp dayanmadığını sorma gereği duyacağız ve yargısal değerlerimizi gerçeklik tanımından sonra inşa edeceğiz. Çünkü bir belge olarak o fotoğraf gerçektir, yaşanmış geçmişi geleceğe bağlarken dünyanın durumunu yansıtır, yeri, zamanı bir hikâyesi vardır, dolaysızdır, insani ve toplumsal bir bellek olup diğer nesillere aktarımlar yapar. Yapay zekânın oluşturduğu fotoğrafın ise hikâyesi yoktur, yalnızca otomatik kurgu ile gerçek olmayan sahneler betimlemiş ve kompozisyon sadece taklit yeteneği ile oluşturulmuştur. Böylesi bir fotoğraf izleyici karşısında sadece teknik hayranlık uyandıran bir imajdan öteye geçemeyecektir. Bundan dolayı manipüle edilmemiş ve belgesel niteliği olan fotoğrafın gelecekte daha kıymetli hale geleceğini düşünüyorum. Çünkü gerçekliği yansıtan ve olayları doğrudan yansıtan bir araç olarak asla değerini kaybetmeyecektir.

William Turner’in “Köle Gemisi” adlı tablosunu tarihsel, toplumsal, dış dünyanın gerçekliği ve sanatçının iç dünyasının dinamiklerinden ayrı düşünebilir misiniz? Bu tablo sadece bir resim değildir, resmin çok ötesinde anlamlar barındıran bir yapıttır. Şimdi bu resmin bir benzerinin yapay zekâ tarafından üretildiğini düşünelim. Resimsel değerleri, ışık, kompozisyon yerli yerinde kullanılsa bile tarihsel, sanatsal, kültürel, duygusal ne değeri olabilir? Yani sanatın arka planında hayatın hikâyeleri ve bir bağlamı vardır, yapay sanatın ise anlatacak bir şeyi yoktur, gerçeklik bağlamından kopuk, sanal kodların denetiminde bir sistemin ürünü olarak geçmişi olmayan, hikâyesiz bir olgudur.

Günümüz toplumunda iletişim alışkanlıkları değişmiş, olanaklar dünyası büyümüş, hatta sihirli bir hal almıştır. Yapay zekâ “görüntü üreteçleri” herkese yaratıcı olma imkânı vermekte, şaşırtıcı yeteneği sayesinde bu deneyimi milyonlarca kişiye yaşatmaktadır. Okuma yazmayı öğrenmiş bir çocuk bile bilgisayarının başında tesadüfen dikkat çekici ürünler oluşturabilir. Bilgisayara anahtar kelimeler yazabilen, sanatsal donanımı, kişiliği, yaratıcılığı olmayan hiç kimseyi sanatçı yapmaz ve sanata dâhil etmez. Milyonlarca kişi yaş sınırı olmadan bu çekici oyunun cazibesine kapılmışlardır ve sihirli bir güç elde etmişler gibi şaşırtıcı ve tuhaf sonuçları ile adeta eğlenmektedirler. Bunlara “deneysel katılımcı” demek daha doğrudur. Aykırı, karmaşık, belirsiz, gerçeküstü, mistik, hayal gücünü harekete geçiren görüntülerin çok ilgi çektiği bir gerçektir. Akla Friedrich Schiller ve sanatın oyun olduğunu belirten kuramı akla geliyor. Fakat Schiller kuramında gerçek sanatı kastediyordu. Hem sanat oyundan çok daha karmaşık bir olgudur.

Çıktılar her ne kadar tuhaf, karşılaşılmadık, ilginç, çekici de olsalar da internet ortamında kontrolsüz şekilde çoğaldıkça alışıldık, değeri olmayan, yapay, sıradan nesnelere dönüşme potansiyelleri oldukça yüksektir.

Teknolojinin yıkıcılığı karşısında duracak ve insanlığı koruyacak olan yine insandır. Eksikliklerine rağmen insan olmak eşsizdir. Geleceği “birlikte” daha iyi insan olabilmek, temeli güzellik, eşitlik olan bir dünya yaratmak için kullanabilecek insani zekâya, erdeme, dürüstlüğe, isteğe, cesarete ve plana sahip miyiz? Yapay zekâ insanlaşırken, insanların otomatikleştiği, etkisizleştiği, robotlaştığı bir rol değişiminin asla istemeyiz.

İnsan, sanatıyla hayatı yorumlar, anlamlandırır, zamana karşı direnir, arayışları ve keşifleriyle hayatla ilişkisini özgürlük içinde sanat ortamına aktarır. Sanat, sanatçı tarafından “emek” ile gerçeklik içinde oluşur. Bütün yenilikler ile teknolojik değişimlerin sanatı ve sanatçıyı önemsizleştirmesine asla müsaade edilmemelidir. Çünkü Yapay Zekâ, insani dokunuştan, sevgiden yoksundur.

Einstein; “zeki olmanın ölçütü bilgi değil hayal gücüdür,” diyerek insandaki hayal gücü ile zekâyı bağdaştırıyordu.

01 2023

  BLOG İÇERİĞİ / LIST OF CONTENTS YAZILAR / ARTICLES -UZAKTAN (Deneme) -YAPAY ZEKÂ, PHOTOSHOP, MS WORD… (Makale) -SORULAR (Makale)   - K...