Çevresine
rahatsızlık veren, her an her yerde karşılaştığımız, küçük sineğin mide
bulandıran benzerliğindeki başkalarının haklarına saygı göstermeyen, “saygısız”
insanlar daha da çoğaldı.
Böylesi
insanların davranış biçiminin bilgi eksikliğinden mi, sorunlu veya umursamaz
biri olduğundan mı, içsel sorgulama mekanizmasının yetersiz ve kaygısız olduğundan
mı, terbiye almadıklarından mı, “eğitimsizlikten mi” yoksa “ortalama” bir insan
olmaktan mı kaynaklanıyor?
Herşeyden
önce bu bir bilgi meselesi değil, kendini bilmek meselesidir.
İşte
o kişinin özelliklerinden bazıları:
·“Ahlaki sorumluluk” üstlenmiyordur. Uygun anlarda
eylemini yapmak ya da yapmama gibi düzen ve saygı adına yükümlülüklerin
sorumluluğunu almaz.
·“Duyarsız” kişiliğinden dolayı kendine ve
çevresine hesap verme gereğini duymaz.
·Kendisinin sebep olduğu durumlarda başkalarının
ne ölçüde etkileneceği bilmek ve tahmin etmek “içsel bir yetenektir.” Bu
yeteneğe sahip olmadığı için kendi dışındaki şeyleri anlamlandıracağı kollektif
bilinç düzeyinin altındadır.
·Başkalarına hissettiği yükümlülüğün kendi keyfi
özgürlüğünden önemli olmadığı düşünerek “bencilce” davranmaktadır.
·Yükümlülükleri önemsemeyen “zayıf” kişiliğe sahiptir.
·Uygarlaşma kültürünün gerisinde ya da dışındadır.
·Dürtülerini kontrol edebilme özelliğinden
yoksundur.
·Dünyayı ve çevreyi tanıma gereği duymuyordur.
·Ortak yaşamın kurallarını hiçe sayıyordur.
·Kendi gelişmemişliğinin farkında değildir.
·Kuralların kendileri için değil başkaları için
olduğuna inanıyordur.
·İşbirlikçi ve paylaşımcı değildir.
·Sorgulayan değildir.
·Soruları olmadığı için sorunların çözüm
yöntemini de bilmez.
·Yozlaşmış kültürün bir parçasıdır.
·Korumacı duygularını yalnızca en yakın çevresine
ve bağlantılarına yöneltmekte ve onun dışındakileri umursamamaktadır.
·Toplum dışıdır ve uyum sorunları vardır.
·Hoşgörülü değildir.
·Kuralların uygar bir toplum için gerekli
olduğunun farkında değildir.
·Kendisini yaşadığı toplumun bir parçası
hissetmiyordur.
·Öç alma duygusu toplumu küçümsemesine neden
olmaktadır.
·Karşı davranışları ile kendini önemli hissetme,
hissettirme ve gizliden öç alma, tedirginlik yaratma dürtüleri vardır
·Başkalarının kendisi için birşeyler yapmasını beklemekte
ve davranışlarıyla onları bir anlamda kendine karşı bağımlı kıldığını
düşünmektedir.
·Çağdaş dünyanın beklentilerini karşılayamayan
düşünce sistemi geliştirmiştir.
·Kendine rehber olanlar kendisi gibi kişilerdir.
·Eğitimsiz ve dar görüşlüdür.
·Ukala birisidir.
·Yaptıklarından keyif alan bencil birisidir.
·Umursamaz birisidir.
·Yaptığı yanlışın geri bildirimini sağlayacak iç gözlem
yeteneğine sahip değildir.
·Çevresini doğru algılayamamaştır.
·Dar ve kapalı bir çevrede yetişmiştir.
·İradesi zayıftır.
·Sabırsız birisidir.
·Psikolojik sorunları vardır.
·Ahlaki ve sosyal kuralların özgürlüğünü elinden
aldığını düşünüyordur.
Kapalı
toplumlarda “eğitim” yetersiz kalıyorsa, seviye geriye gidiyorsa dış dünyayı anlamlandırma
yeteneği de gelişmeyecektir. Özgür ve eleştirel düşünebilmeyi bilmeyen bir toplumun
şimdiki nesli, önceki nesillerin gelişmeyi engelleyen özelliklerini
terketmiyorsa değişmesi, atılım yapması ve daha mutlu olması
düşünülemez. Yeni, beklenmedik, zor sorularla yüzleşmeye cesaret edilemez ve nesnel
gerçekler karşısında akıllıca tavır alınamaz, cesaretli ve açık fikirli
olunamaz ise gerileme kaçınılmazdır. Kapanıklık arttıkça zihinler de körelir.
Geçmişi korumak adına bugünün olgularını, oluşumlarını, düşüncelerini görmezden
gelmek yanlıştır ve tutuculuktur. Dünyadaki gelişmeler karşısında afallayıp
geleneklerin düşünce ve eylem alanına sıkışıp kalmak huzursuzluğu
yaygınlaştırır. Geleneğin saygınlığı, doğruluğu yaşanılan zamanın koşullarına
göre sorgulanmalıdır. Burada geçmiş ile bağların koparılmasını değil
güncellenmesinin gerekliliğine inanıyorum ve folklorik gelenekten
bahsetmiyorum. Yine saygın, ama daha eşit, daha özgür, daha ahlaki, daha
demokratik kültürel değerler, alışkanlıklar yaratılmalı ve öğretilmelidir.
Bir
toplum, kendisinden ileri düzeydeki insanlara sahip çıkmıyorsa,
Bir
toplum, kendisinden ileri düzeyde insanların çıkmasına müsaade etmiyorsa,
Bir
toplum, kendisinden ileri düzeyde insanlar çıkaramıyorsa,
O toplum
ilerleyemez,
O toplum
yerinde sayar,
O toplum
yozlaşır,
O
toplum aydınlık ruhlara karanlık bir ülke tarihi yazar.
Ne yaptıklarının farkında olmayan insanlığın toplaştığı yerde
“zayıflar” vardır. Zayıflara karşı ne yaptığının farkında olanların toplaştığı
yerde ise “kurnazlar” vardır.
Zayıfların hidayetine, mutluluğuna çalıştığını söyleyen her kurnaz
kendi gücü ve çıkarına odaklandığını gizlemeyi başarır.
Kurnazlar efsunlu konuşurlar ve etkilemeyi iyi bilirler. Kurnazların
zihinleri sürüngenleri andırır; sinsidirler, sürekli pusudadırlar ve daima baskın
yapmak için planları vardır.
Zayıflar kısır ruhlarını, kurnazlara gümüş tepside sunarak
yücelen ve yücelten olduklarını sanırlar. Her iki tarafta çıkar mutluluğunun sahte
gözyaşlarını birbirlerinden esirgemezler.
Zayıfların seviyesinde oynaşmak kötücüldür. İnsanlığın
yükselişine mani olurlar ve yükselmeyi isteyenlerin kanatlarını düşünmeden
kopartırlar. Çünkü zayıflar insafsızdır ve dava edindikleri ideal uğruna
acımasızlığın gururunu öğrenmişler ve öğretmişlerdir.
Kutsal sosa bulanmış maddi ve manevi her türlü kırıntıları
kapışırlarken başlarındaki kurnazların kendilerine armağan geldiğini kabul edenler
zayıflardır.
Zayıfların zihinleri sınırlıdır. Onlar dünyayı tarif edemezler ya da yanlış
tarif ederler. Gerçekleri görmezden gelirler ve gerçekleri önemsizleştirerek kendi alanlarındaki diğer zihinlerin ortaklığına ve kurnazların onları onaylamasına güvenirler.
Kurnazlar için zayıflar çok doyurucudur. Güçlerinin ve
doygunluklarının kaynağı zayıfların fakir bilinçleri, muhafaza edilmiş ve
zayıflıklara uyum sağlamış işe yaramaz alışkanlıkları ve işlenmeye hazır itaatkar
ruhlarıdır.
Zayıflar, omuzları üzerinde dans ederek kurnazca eğlenenlerin
kendilerine kıymet verdiklerini zannederler ve bunu onurlu hayatın bir erdem
töreni olarak görürler. Kurnazlar ise onursuzluklarından taviz vermeden iktidarda
ya da önde olmayı düşünürler. Onlar kendilerine baktırarak aşağıdakileri
oyalarken güçlü sevinç çığlıkları atmak yerine iradelerini bir sonraki
kurnazlığa saklarlar. Onlar sadece madenlerini koruyan akbabalardır, iyi niyet
taşımazlar.
Zayıflar yozlaştırmıştır insanlığı. Herkes insandır
görünüşte. Kendi ahlakının allayıp pullayıp yüceltirken, kokuşmuşluğun farkında
değildir. Zayıflar yalancıdır. Kendilerinden akıllı hiçbir soruya cevap
veremezler. Soru sorulmasını zaten hiç sevmezler.
Kurnazlar, gizemli ve ilahi güçlerin zayıfların sessiz
biatlarını ödüllendireceğini onları huzura kavuşturacağını sürekli tembihlerler.
Kendilerinin de bir ödül olduğunu zayıflara inandırırlar. Zayıflar da tereddüt
etmeden kuklacıların işlerini kolaylaştırırlar. Kurnazlar, kuklalarının
iplerini asla bırakmazlar.
Zayıfların oluşturdukları yaşam düzeni büyük bir teslimiyet içerir.
Bilinmeyen mertebelere kabullenilmeyi hak ettiklerini düşünürlerken gururlanırlar.
Bağlılıklarından dolayı ve kör inançlar adına yapılan hiçbir şeyin arkasına
bakmayı akıllarına getirmezler, hiçbir şeyi eleştirmeye yanaşmazlar. Olguları
ve gerçekleri dışlarlar.
Sorgulamamanın konforunu teslimiyet ve adanmışlık olarak her şeyin üstünde görürler.
Kurnazlar aldatıcıdır ve faydacıdır. Büründükleri dokunulmaz
ve kırılmaz bir zırh olarak kullanmaya devam ettikleri inançlara sığınırlar ve
inançları yalnızca işlerine yarayacak hale dönüştürmeyi iyi bilirler.
Zayıflar işin özüne bakmazlar ve kurnaz algılarla oluşan
değerlerin iyi niyet taşımadığını anlamazlar. Aksine özendirici bir masumiyetle
kötü niyetlere teslim olurlar.
Kurnazlar için “dava” uydurmak ve bulmak kolaydır. Onlar,
zayıfların peşlerinden koşacakları ve inanacakları davaları eksik etmezler.
Uydurulan dava uğruna her yolu mübah sayarlar.
Kurnazlar inandırırlar ve inançları kullanmak onlar için çok
geçerli ve sonsuz bir yoldur. Kurnazların önde gelenleri ise ilk yalancılardır.
Varolmayan ya da derin şüphe edilen herşeyi ve yalanlarını gerçeklik adı
altında sunarlar. Gösterişli aldanış zayıflara çok hoş görünür. Kurnazların
büyük yalanları ortaya dökülse ve hatta itiraf etseler bile zayıflar bunu
önemsemezler. Çünkü kurnazlar insani zayıflıkların boşluklarını yanlış
inançların etrafında doğru diye biçimlendirmişlerdir.
Yanlış kavramlar, yanlış anlamlandırmalar kurnazların ve zayıfların
karakteridir. Yoldan sapmışlardır. Ahlaki çöküşlerinden habersizdirler.
Zayıflar ve kurnazlar kendilerine uygun zihniyeti inançla, siyasetle,
hukukla, gelenekle, masallarla, algılarla eninde sonunda yaratırlar ve bu
anlayışa dayalı yaşam biçimi kural haline getirerek benimserler, sahiplenirler
ve nesillere aktararak sürdürürler. Nasıl bir dünya görmek istiyorlarsa isteklerini
karşılayacak seviyede meşrulaşan temel özellikler, görme biçimleri olarak
yerleşir. Zayıflar ve kurnazlar kendi seviyelerine ve beklentilerine uygun
yorumlarla kendilerine benzer bir akışa adapte olurlar. Dünya onların anladıkları
gibi deviniyordur ve onlara göre başka bir ihtimal de yoktur.
Zayıflar ve kurnazlar kutsala yaklaştıklarını zannederek
güzel duyguların sarhoşluğunu doğru yolda olduklarının kanıtı sayarlar. Oysa
uzak karanlıklarda ne aradıklarını bilemeyen yetersizlerdir.
Kurnazlar, zayıfları kandırmadıklarını, doğru yolda ve
birlikte olduklarını, ortak cennetlik rüyaları ve kutsal diye bildikleri ortak
hayalleri ve amaçlarını açıklayan sözleri ve tutumları ile daima hileliyi işletirler.
Hem kurnazlar, hem de zayıflar birbirlerinin çıkarına, ortak fayda için çalışırlar. Her iki tarafta kendi çıkarına olduğunu düşündüğü
şeylere karşı gelen durumlara ortak tepki verirler. Fakat çıkarlarının dereceleri
çok farklıdır; kimine bir ekmek, kimine bir kasa altın, kimine bir koltuk ganimettir.
Demokrasiyi bir araç olarak kullanarak yönetimi
ele geçirebilen otokrat kurnazlar, zayıfların tepkilerini, içgüdülerini, zihinlerini
kontrol ederek, neyi, nasıl, ne kadar düşünmelerinin kararlarını vererek
istediklerini yaptırırlar.
Hem kurnazlar, hem de zayıflar gerçekliği küçümseyerek hatta
aşağılayarak bakma hakkını güçlü bir hipnoz, halüsinasyon ve kendinden geçme
halinden ve kusurlu insan karakterinden alırlar. Onlar balyoz gibi gerçeklerle bile uyanmazlar, uyanmak istemezler.