17 Ağustos 2025 Pazar

SORGULAMAK YA DA SORGULAMAMAK

SORGULAMAK YA DA SORGULAMAMAK

Dinin sorgulanmadan kabul edilmesinde aile ilk temel alışkanlıkları ve yaşam biçimini aktarır, toplum aidiyeti, bağları pekiştirir ve ahlaki kuralları inanç ile ilişkilendirir, eğitimsizlik eleştirel düşünceyi sınırlar, liderler ise sorgusuz itaati meşrulaştırır. Bu unsurlar bir araya geldiğinde, din bireysel bir seçim değil, toplu bir eğilime ve toplumu oluşturan birimlerin itaati meşrulaştırması sonucu kabullenilen bir kurum haline dönüşür.

Çocuk, ilk otorite figürleri olan anne-babasından ve yakınlarından değerleri, inançları ve normları sorgulamadan öğrenir. Aile, çocuğun nasıl düşüneceğine karar veren ve sınırları belirleyen ilk etkendir. “Sorgulamamak” bir düşünme biçimi ve öncesinde bir yerleşik kültür haline gelmişse birey, “doğrunun alanı” olarak kendine öğretilen çerçeveyi kabul eder. Çizilen çerçeve çocuk tarafından otomatik olarak kabul görür. Aile dini düşünceleri, duygulanmaları, ritüelleri gündelik hayatın bir parçası haline getirerek “normal” ve olması gerekenin bu olduğunu öğretir. Erken yaşta verilen dini kimlik, bireyin kişiliğiyle özdeşleşir, alışkanlık haline gelir ve başka türlü düşünülemeyeceği, başka türlü olamayacağı hem zihnine, hem kişiliğine, hem davranışlarına güçlü şekilde yer eder. Ailenin “Doğru alan” diye tanımladığı çerçeve kişiye güvenlik duygusu sağlar ve sorgulamayı zorlaştırır. Çünkü sorgulamak, güvenlik duygusunu kaybetmek ve güvenli alanı terketmek anlamına gelir.

Kapalı toplumlarda inanç, bireyin kimliğinin temel bileşeni olarak görülür. Dini düşünce ve inançların herkes tarafından kabul edilmesi beklenir. Toplumun gizli ve açık baskısı her yerde hissedilir ve farklı düşüncelere sahip bireylerin olmaması temel toplumsal kural olarak belirlenir. Toplum ve otorite geleneksel değerleri sürdürmek için “sorgulamayan birey” tipini över, ödüllendirir, sorgulayanı ise uyumsuz görür, hayretle, dışlamayla hatta tiksintiyle bakar. 

Böylesine yerleşik ve değiştirilemez inançla şekillenen bakış açısında aileden ve toplumdan gelen dini öğretiler çoğu birey tarafından direnç gösterilmeden kabul edilir. Otorite zinciri bireyin inanç sistemini her aşamada denetler ve aidiyet duygusunu hatırlatır; bireye yalnızca bir “inanç” değil, aynı zamanda “biz duygusunu” yerleştirir. Dolayısıyla inancı sorgulamak, gruptan kopma riski taşıdığı için kişiyi otomatik olarak “sorgulamamaya” ya da düşüncelerini gizlemeye, özgürce ifade etmemeye yönlendirir. Örneğin küçük bir toplulukta belli bir ritüele katılmamak kişiye karşı yüz çevrilmesine ve tavırlar takınılmasına sebep olacaktır.

Sorgulama eylemi ile şüpheyle yaklaşımlar, kişinin kendisine öğretilen, aşılanan inançların yanlış olabileceği kaygısını doğurur ve içsel karmaşaya neden olabilir. Çoğu kişi, bu rahatsızlığı yaşamamak için sorgulamaktan kaçınırken psikolojik açıdan daha “rahat ve kaygısız” bir yolu tercih eder. Kimileri ise bu içsel çatışmaları göze alarak, aşarak, direnerek farklı düşünceler arama ve geliştirme cesaretini gösterirler.

Eleştirel düşünceyi ve bilimsel yöntemi yeterince içselleştirmemiş bireyler, dogmaları sorgulamak için gerekli zihinsel araçlardan yoksun kalır. Eğitim, yalnızca “dini bilgi yüklemek” olarak anlaşılırsa bireyler dini dogmalarla çatışmaya girmeyen hatta dogmaları derinleştiren düşünceler üretirler. Rasyonel, eleştirel düşünce eksikliği, bu dogmaların tartışılmaz kalmasını sağlarken gelişme potansiyelini zırh gibi kuşatır. Ortadoğu halklarının kısır döngü içinde inançlara odaklanıp, dünyanın geri kalanına yabancılaşması, ayak uyduramaması hala “kutsal” peşinde koşarken barışı sağlayamamaları, düzen kuramamaları, eşitlik ve insan haklarında yetersiz kalmaları nasıl açıklanabilir, üstelik bir zamanlar dünya medeniyetinin beşiğiyken.

Dini otoriteler ve politik liderler inancın “mutlak doğruluk” iddiasını pekiştirirken sorgulamayı “ahlaki düzen”, “toplumsal düzen” veya bugünlerin popüler söylemiyle “milli birlik” için tehdit sayarlar. Kimi otoriter liderler, dini argümanlarla harmanlanmış ideolojilere özellikle dönüş yaparak düşünce yetileri gelişkin olmayan bireylerin ve toplulukların güvenini sağlamayı ve dolayısı ile iktidar olmayı amaçlarlar. Böylesi bir siyasi gücün, sorgulamayan bireyleri kendi ideolojilerine kaynak olarak daha kolay kullanacağı açıktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BLOG İÇERİĞİ / LIST OF CONTENTS

YAZILAR  -SORGULAMAK YA DA SORGULAMAMAK   (Makale 07.08.2025) -RİTÜELLER, İNANÇ VE KORUNMA ARAYIŞI ÜZERİNE  (Makale 05.08.2025) -SAYGISIZLAR...