4 Ocak 2023 Çarşamba

TRAMVAY (ÖYKÜ)

Akşam:

İşten çıkıp bir koşuşturmayla tramvaya bindiğinde güneş henüz tam batmamış, pürsek bulutların arasında parlak, yumuşak bir turunculuk sunmuştu ılık akşamın hoş atmosferine. Şu an, tramvay gidiyor, yol boyu manzaraları kendiliğinden akıyor, hoş esintiler vagondaki insanları ister istemez sakinleştiriyor. Tramvayın içinde farklı yüzlerle benzer akşamlar, tekrarlayan yolculuklar sürüyor… Gecekondular, çeşit çeşit imalathaneler, camiler, kiliseler, hâlâ her türlü hoyratlığa direnen ürkek duruşlu ahşap evler... On binlerce insanın umursamadan içinden geçtiği ıssız hatta tekinsiz görünen ray boyundaki sokaklar… Deniz, bulut, mavi, çatı, sarı saçlar… bir kız... Nasıl ?!

Hafif bir irkilme hissetti. Yalnızca bir an görebilmişti. Büyük ahşap bir evin üst katında pervaza kollarını dayamış bir kız pencereden tramvayın geçişini seyretmekteydi. Belli belirsiz sarıya çalan ve hızlı bir fırça darbesinin izlenimleriyle imge akıp gitti. İnsanın yalnızca kendisiyle paylaşabileceği hoş ve güzel bir andı.

Sabah: 

İşe gitmek üzere tramvaya bindi. Altı durak sonra aynı yerden geçerken yine dikkatini çeken o kız oldu. Pencerede öyle duruyor, geçmekte olan tramvayı izliyordu. Saatine baktı:7:42. Garipsedi. Kızın, bulunduğu vagonu takip ettiğini, hatta bir ara bakışlarının karşılaştığını bile düşündü ama tam da emin olamadı, belki de öyle olmasını dileyerek sadece hayal etmişti. Bu tesadüf her nedense ve nasıl olduysa çok hoşuna gitmişti. Bütün bir günü farklı duygu ve heyecanlarla geçirdi.

Akşam:

Tramvay yine hızını almış ilerliyordu. Vagonun pencere camını aşağı iteledi. Kızın bulunduğu ev silsilesi yaklaştığında gözlerini kırpmadan, dikkatlice dışarıyı seyretmeye başladı. Orada olup olmadığının düşünceleri arasındayken, kızın tramvayın geçişini başıyla izlediği gibi belirgin bir izlenime kapıldı. "Bana bakıyor." Sekizinci saniyede kız artık yoktu. Tramvay kavisi hızla dönmüştü bile. Kafasını dışarıya sarkıttı ama nafile.

Uzun zamandır hissetmediği ılık, keyif veren bir dalgalanma hissetti tüm bedeninde. Kendisinin gördüklerini başkaları da görmüş olabilir miydi? Üç genç az gerisinde şakalaşarak dışarıya bakıyorlardı. Onların, hiç ummadıkları anda karşılaşacakları güzel bir kızın görüntüsüne karşı takınacakları tavrı sessizce ve merakla bekledi ve kulak kabarttı. Birisi, "Neredeyse yıkılacak," dedi. Diğeri de, "Buraları aslında tertemiz edeceksin, dikeceksin temiz apartmanları," diyerek arkadaşına karşılık verdi. Duydukları hiç hoşuna gitmedi elbette.

Kızın akan hayali gözünün önünden gitmezken gece düşünceler arasında geçmek bilmedi.

Ertesi sabah:

Babasının kucağında, mavi gözlü afacan bir oğlan çocuğu vardı karşısındaki koltukta oturan. Ray boyunca çalışan işçilere, uzakta da olsa gördüğü insanlara tüm sevimliliği camdan ile el sallayan ufaklığı izledi bir süre.

Tramvay, o noktaya yaklaşınca gördü ki kız yine pencerede tüm zarafetiyle duruyordu. "İşte!" diye mırıldandı. Beyaz teni, iri gözleri, pembe yanaklarını ve olanca güzelliği ile adeta bir sabah perisiydi. İnanılmazdı, sanki kendisine gülümsemişti. "Bana gülümsedi." Kalbine tatlı bir yumruk inmiş gibi hissettiğinde bir mucize daha oldu: Kız el sallamaya başladı. Kendisi de hemen el sallayarak karşılık verdi ama sekiz saniyede gözden kaybolmuş, tramvay kavise çoktan girmişti bile. Elini yine de bir kaç kez salladı.

Hemen karşısındaki çocuğa baktı, onun da kıza el sallayacağını ummuştu ama o esnada küçük oğlan hareketsizce dışarıyı seyretmekteydi.

"Oysa ufaklık o yöne doğru bakıyordu, görmedi mi yoksa? Herkese el sallayacak değil ya... diye teselli etti kendini.

Küçük oğlan ile babası karşılarındaki adama kendilerine arkadaşlık ettiğini düşünerek gülümsediler. Sonraki durakta inerlerken, "Hadi amcaya el salla," dedi babası. Tramvay hızlanırken çocuk kendisine el sallamaya devam etmekteydi.

O gece:

Karısı çoktan uyumuştu. O ise sürekli düşünüyordu ve kesinlikle emindi: Kız kendisi için her sabah ve her akşam pencereye çıkmaktaydı. Neden bunu yapıyordu, tesadüf mü, kuruntu mu, hangisi?

"Açık bal rengi saçları vardı ve gözleri de koyu yeşil olmalıydı. Açık buğday tenli, orta boylu..." Hayali ne hoştu. Tıpkı düşlerindeki gibi... Pamuk ipliğiyle yukarılara çekilecek kadar hafiflediğini hissetti. Kızın bulunduğu odanın giriş kapısını hayal etti: İnce bir zevkle döşenmiş odaya bahçeden yeni kopartılmış çiçeklerin kokusu sinmişti. Kapıda aniden belirecek ve "ben geldim," diyecekti. Bu beklenmedik ama her zaman yolunu gözlediği adamın seslenişini duyunca, tatlı, şaşkın tebessümü ile doğrulup geriye dönecek, 'canım' diyerek onu sevgiyle karşılayacaktı.

Acaba o da kendisi gibi hayalperest biri miydi? Rahat bir uykuya daldı.

Gece yarısı aniden peş peşe dizilen düşüncelerle uyandı. Uyuyan karısına baktı. Penceredeki kıza olan tutkusunu nasıl açıklayabilirdi? ‘Tutku’ kelimesi karanlıkta fütursuzca parladı.

Sabah:

Tramvaya omzuna asılı bir çantayla bindi. Kararlı ve gururlu bir kâşif gibi hissediyordu kendisini. O noktaya yaklaşmadan çantasından video kamerayı çıkarıp omzuna yerleştirdi ve kayıt düğmesine bastı. Otuz saniye sonra: "Sen artık buradasın." Kameraya bakarak tekrarladı: "Sen artık buradasın!" Etraftaki insanlar ev silsilesinin filme çekilme nedenini bulma amacıyla dışarıya baktılar ama yine de dudak bükmeden edemediler.

Maalesef çektiğini hemen izleyemedi, zaten zar zor çalışan bir kamerası vardı. İş yerinde gün boyunca düşünüp durdu: "Kimsin sen, niçin ben?"

Dönerken:

Yine oradaydı; o pencere, o kız, o kavis. Aşk, mutluluk, heyecan, beklentilerle dolu saniyeleri yine videoya kaydetmişti.

Bir an önce eve varmak çekimleri izlemek için müthiş can atıyordu.

        Tramvaydan inince olabildiğince hızlıca eve koştu. Karısı henüz işten dönmemişti. Kaseti videoya takıp, 'play' tuşuna bastı. "Hadi, hadi!" diyordu içindeki tüm sesler. İlk saniyelerde evler ve renkler süzülerek ilerleyecekti. Sonra o ahşap güzel ev... ve kız... İstediği kadar izleyebilecekti de. Bekledi, ilk saniyeler geçti. Giderken çektiği ilk video ve dönerken çektiği ikinci video.

        İşte ! Nerede? Nerede?

        Ah, büyük hayal kırıklığı ve hatta kalp kırıklığının sarsıntısı yaşadı. Kızartırcasına tırmalayarak kaşıdı kafasını. Başa dönüp tekrar izledi. Ah, kimsecikler yoktu. Pencereleri tahtalarla gelişigüzel kapatılmış evin duvarlarından çürümüş teneke parçaları sarkıyordu, ev haraptı, yaşam belirtisi yoktu !

"Neredesin?" diye sıkıntıyla mırıldandı. "Oradaydın! Beni bekliyordun!" diye söylenirken titremesi geçmemiş ve başı da dönüyordu. O esnada karısı içeri girdi. Emin olmak için ona izlettirmeyi bile düşündü ve tekrar tekrar da izletti. Karısına, çok uzak bir akrabalarının bir zamanlar bu evlerin birinde oturduğunu, gün gelecek bu evlerin ve arazilerinin çok kıymetleneceğinden bahsetti bu arada.

Kadın kocasının bu haline pek anlam veremese de garip zevkleri olduğunu bildiğinden içinden şaşırmak ve ilgilenmek gelmedi. Asıl düşündüğü akşam yemeğini makarna ile geçiştirmekti.

Ertesi sabah cumartesi:

Bitkindi ve aklı başında değildi. Sabah kalkıp dağınık çekmeceler arasında sessizce bir şeyler arandı. Giydiği gömleği temiz zannederek evden çıktı. Kendinde olmadığı kesindi, başı da müthiş zonkluyordu.

Tramvaydan en yakın durakta inip karanlık altgeçitten evin bulunduğu ıssız sokağa geçti ve hedefine doğru yürümeye başladı. Ev, ne kadar yürüdüğünü kestiremeden hiç beklemediği bir anda karşısında beliriverince gözlerine inanamadı. Korktuğu şey başına gelmişti. “Bu ev…” diye gerisini getiremeden boğazında düğümlendi mırıldanması. Evin aynı ev olduğuna artık ikna olduğunda hissettiği boşluğu derin ve hüzünlü hayal kırıklığı doldurdu.

Yaklaştı… Yıpranmış ahşap kapının daha önce hiç görmediği kadar kocaman, paslı kilidi hayallerini daha da sıkı kilitledi. Biraz daha yaklaşıp kanatlı kapının aralığına gözünü dayayıp içeriye baktı. Yıllanmış, nemli, soğuk, çöp kokulu karanlık esinti çarpınca gözüne değnek dürtülmüş gibi geriye doğru irkildi. Ev, uzun zamandır ardında birilerinin olduğuna dair hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu maalesef. Sert bir fırtınada yıkılacakmış gibi eğreti, cansız, çürük duvarların kimi yerleri dökülmüş, ahşap kaplamaları kıvrılmış, çatısının bir tarafı eğilmiş, metruk bir evdi.

O pencereye bir daha baktı sonra da başını tramvay yoluna doğru çevirdi. Görüş açılarını kafasında derin hesaplarla tekrar tekrar karşılaştırdı. Evin gölgesinde oturmak güven vermese de eşiğine çöküverdi ve bir sigara yaktı.

Kafası karışmıştı, kabullenmek istemese her akşam ve her sabah gördüğü şey şu an ile eşleşmemişti ve bu kırıcı gerçeklik hiç ama hiç hoşuna gitmediği gibi ruhunu da alt üst etmişti. Kendisini nasıl telkin edeceğini, kendisine nasıl izah yolu bulabileceğini henüz bilmiyordu.

Bir sigara daha yakmıştı ki ayaklarının altındaki toprak titreşmeye başladı, tramvay geliyordu. Oturduğu yerden sakince izledi. 

Tramvayın penceresinden birisi ona gayretle ve içtenlikle el sallıyor, sanki "ben bugün buradayım, yine seninleyim" diyordu. Gülümseyerek ona karşılık verdi ve o da el salladı. Kızın bal rengi saçları her zamanki gibi yumuşacık, mucizevî bir ışık hissi uyandırdı tramvay hızla savuşurken.


x

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  BLOG İÇERİĞİ / LIST OF CONTENTS YAZILAR / ARTICLES -UZAKTAN (Deneme) -YAPAY ZEKÂ, PHOTOSHOP, MS WORD… (Makale) -SORULAR (Makale)   - K...