TRAMVAY (ÖYKÜ)
Akşam:
İşten çıkıp bir
koşuşturmayla tramvaya bindiğinde güneş henüz tam batmamış, pürsek bulutların
arasında parlak, yumuşak bir turunculuk sunmuştu ılık akşamın hoş atmosferine.
Şu an, tramvay gidiyor, yol boyu manzaraları kendiliğinden akıyor, hoş esintiler
vagondaki insanları ister istemez sakinleştiriyor. Tramvayın içinde farklı
yüzlerle benzer akşamlar, tekrarlayan yolculuklar sürüyor… Gecekondular, çeşit
çeşit imalathaneler, camiler, kiliseler, hâlâ her türlü hoyratlığa direnen
ürkek duruşlu ahşap evler... On binlerce insanın umursamadan içinden geçtiği
ıssız hatta tekinsiz görünen ray boyundaki sokaklar… Deniz, bulut, mavi, çatı,
sarı saçlar… bir kız... Nasıl ?!
Hafif bir irkilme hissetti. Yalnızca bir an
görebilmişti. Büyük ahşap bir evin üst katında pervaza kollarını dayamış bir
kız pencereden tramvayın geçişini seyretmekteydi. Belli belirsiz sarıya çalan
ve hızlı bir fırça darbesinin izlenimleriyle imge akıp gitti. İnsanın yalnızca
kendisiyle paylaşabileceği hoş ve güzel bir andı.
Sabah:
İşe gitmek üzere tramvaya bindi. Altı durak
sonra aynı yerden geçerken yine dikkatini çeken o kız oldu. Pencerede öyle
duruyor, geçmekte olan tramvayı izliyordu. Saatine baktı:7:42. Garipsedi.
Kızın, bulunduğu vagonu takip ettiğini, hatta bir ara bakışlarının
karşılaştığını bile düşündü ama tam da emin olamadı, belki de öyle olmasını
dileyerek sadece hayal etmişti. Bu tesadüf her nedense ve nasıl olduysa çok
hoşuna gitmişti. Bütün bir günü farklı duygu ve heyecanlarla geçirdi.
Akşam:
Tramvay yine hızını
almış ilerliyordu. Vagonun pencere camını aşağı iteledi. Kızın bulunduğu ev
silsilesi yaklaştığında gözlerini kırpmadan, dikkatlice dışarıyı seyretmeye
başladı. Orada olup olmadığının düşünceleri arasındayken, kızın tramvayın
geçişini başıyla izlediği gibi belirgin bir izlenime kapıldı. "Bana
bakıyor." Sekizinci saniyede kız artık yoktu. Tramvay kavisi hızla
dönmüştü bile. Kafasını dışarıya sarkıttı ama nafile.
Uzun zamandır
hissetmediği ılık, keyif veren bir dalgalanma hissetti tüm bedeninde. Kendisinin
gördüklerini başkaları da görmüş olabilir miydi? Üç genç az gerisinde şakalaşarak
dışarıya bakıyorlardı. Onların, hiç ummadıkları anda karşılaşacakları güzel bir
kızın görüntüsüne karşı takınacakları tavrı sessizce ve merakla bekledi ve
kulak kabarttı. Birisi, "Neredeyse yıkılacak," dedi. Diğeri de, "Buraları
aslında tertemiz edeceksin, dikeceksin temiz apartmanları," diyerek
arkadaşına karşılık verdi. Duydukları hiç hoşuna gitmedi elbette.
Kızın akan hayali
gözünün önünden gitmezken gece düşünceler arasında geçmek bilmedi.
Ertesi sabah:
Babasının kucağında,
mavi gözlü afacan bir oğlan çocuğu vardı karşısındaki koltukta oturan. Ray
boyunca çalışan işçilere, uzakta da olsa gördüğü insanlara tüm sevimliliği camdan
ile el sallayan ufaklığı izledi bir süre.
Tramvay, o noktaya
yaklaşınca gördü ki kız yine pencerede tüm zarafetiyle duruyordu. "İşte!"
diye mırıldandı. Beyaz teni, iri gözleri, pembe yanaklarını ve olanca güzelliği
ile adeta bir sabah perisiydi. İnanılmazdı, sanki kendisine gülümsemişti. "Bana
gülümsedi." Kalbine tatlı bir yumruk inmiş gibi hissettiğinde bir mucize
daha oldu: Kız el sallamaya başladı. Kendisi de hemen el sallayarak karşılık
verdi ama sekiz saniyede gözden kaybolmuş, tramvay kavise çoktan girmişti bile.
Elini yine de bir kaç kez salladı.
Hemen karşısındaki
çocuğa baktı, onun da kıza el sallayacağını ummuştu ama o esnada küçük oğlan hareketsizce
dışarıyı seyretmekteydi.
"Oysa ufaklık o
yöne doğru bakıyordu, görmedi mi yoksa? Herkese el sallayacak değil ya... diye teselli
etti kendini.
Küçük oğlan ile
babası karşılarındaki adama kendilerine arkadaşlık ettiğini düşünerek
gülümsediler. Sonraki durakta inerlerken, "Hadi amcaya el salla,"
dedi babası. Tramvay hızlanırken çocuk kendisine el sallamaya devam etmekteydi.
O gece:
Karısı çoktan
uyumuştu. O ise sürekli düşünüyordu ve kesinlikle emindi: Kız kendisi için her
sabah ve her akşam pencereye çıkmaktaydı. Neden bunu yapıyordu, tesadüf mü,
kuruntu mu, hangisi?
"Açık bal rengi
saçları vardı ve gözleri de koyu yeşil olmalıydı. Açık buğday tenli, orta
boylu..." Hayali ne hoştu. Tıpkı düşlerindeki gibi... Pamuk ipliğiyle
yukarılara çekilecek kadar hafiflediğini hissetti. Kızın bulunduğu odanın giriş
kapısını hayal etti: İnce bir zevkle döşenmiş odaya bahçeden yeni kopartılmış
çiçeklerin kokusu sinmişti. Kapıda aniden belirecek ve "ben geldim,"
diyecekti. Bu beklenmedik ama her zaman yolunu gözlediği adamın seslenişini
duyunca, tatlı, şaşkın tebessümü ile doğrulup geriye dönecek, 'canım' diyerek
onu sevgiyle karşılayacaktı.
Acaba o da kendisi
gibi hayalperest biri miydi? Rahat bir uykuya daldı.
Gece yarısı aniden
peş peşe dizilen düşüncelerle uyandı. Uyuyan karısına baktı. Penceredeki kıza
olan tutkusunu nasıl açıklayabilirdi? ‘Tutku’ kelimesi karanlıkta fütursuzca
parladı.
Sabah:
Tramvaya omzuna asılı
bir çantayla bindi. Kararlı ve gururlu bir kâşif gibi hissediyordu kendisini. O
noktaya yaklaşmadan çantasından video kamerayı çıkarıp omzuna yerleştirdi ve
kayıt düğmesine bastı. Otuz saniye sonra: "Sen artık buradasın."
Kameraya bakarak tekrarladı: "Sen artık buradasın!" Etraftaki
insanlar ev silsilesinin filme çekilme nedenini bulma amacıyla dışarıya
baktılar ama yine de dudak bükmeden edemediler.
Maalesef çektiğini
hemen izleyemedi, zaten zar zor çalışan bir kamerası vardı. İş yerinde gün
boyunca düşünüp durdu: "Kimsin sen, niçin ben?"
Dönerken:
Yine oradaydı; o
pencere, o kız, o kavis. Aşk, mutluluk, heyecan, beklentilerle dolu saniyeleri
yine videoya kaydetmişti.
Bir an önce eve
varmak çekimleri izlemek için müthiş can atıyordu.
Tramvaydan inince olabildiğince hızlıca eve
koştu. Karısı henüz işten dönmemişti. Kaseti videoya takıp, 'play' tuşuna
bastı. "Hadi, hadi!" diyordu içindeki tüm sesler. İlk saniyelerde
evler ve renkler süzülerek ilerleyecekti. Sonra o ahşap güzel ev... ve kız...
İstediği kadar izleyebilecekti de. Bekledi, ilk saniyeler geçti. Giderken
çektiği ilk video ve dönerken çektiği ikinci video.
İşte ! Nerede? Nerede?
Ah, büyük hayal kırıklığı ve hatta kalp
kırıklığının sarsıntısı yaşadı. Kızartırcasına tırmalayarak kaşıdı kafasını. Başa
dönüp tekrar izledi. Ah, kimsecikler yoktu. Pencereleri tahtalarla gelişigüzel
kapatılmış evin duvarlarından çürümüş teneke parçaları sarkıyordu, ev haraptı,
yaşam belirtisi yoktu !
"Neredesin?"
diye sıkıntıyla mırıldandı. "Oradaydın! Beni bekliyordun!" diye söylenirken
titremesi geçmemiş ve başı da dönüyordu. O esnada karısı içeri girdi. Emin
olmak için ona izlettirmeyi bile düşündü ve tekrar tekrar da izletti. Karısına,
çok uzak bir akrabalarının bir zamanlar bu evlerin birinde oturduğunu, gün
gelecek bu evlerin ve arazilerinin çok kıymetleneceğinden bahsetti bu arada.
Kadın kocasının bu
haline pek anlam veremese de garip zevkleri olduğunu bildiğinden içinden
şaşırmak ve ilgilenmek gelmedi. Asıl düşündüğü akşam yemeğini makarna ile
geçiştirmekti.
Ertesi sabah
cumartesi:
Bitkindi ve aklı
başında değildi. Sabah kalkıp dağınık çekmeceler arasında sessizce bir şeyler
arandı. Giydiği gömleği temiz zannederek evden çıktı. Kendinde olmadığı
kesindi, başı da müthiş zonkluyordu.
Tramvaydan en yakın
durakta inip karanlık altgeçitten evin bulunduğu ıssız sokağa geçti ve hedefine
doğru yürümeye başladı. Ev, ne kadar yürüdüğünü kestiremeden hiç beklemediği
bir anda karşısında beliriverince gözlerine inanamadı. Korktuğu şey başına
gelmişti. “Bu ev…” diye gerisini getiremeden boğazında düğümlendi mırıldanması.
Evin aynı ev olduğuna artık ikna olduğunda hissettiği boşluğu derin ve hüzünlü
hayal kırıklığı doldurdu.
Yaklaştı… Yıpranmış
ahşap kapının daha önce hiç görmediği kadar kocaman, paslı kilidi hayallerini daha
da sıkı kilitledi. Biraz daha yaklaşıp kanatlı kapının aralığına gözünü dayayıp
içeriye baktı. Yıllanmış, nemli, soğuk, çöp kokulu karanlık esinti çarpınca
gözüne değnek dürtülmüş gibi geriye doğru irkildi. Ev, uzun zamandır ardında
birilerinin olduğuna dair hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu maalesef. Sert
bir fırtınada yıkılacakmış gibi eğreti, cansız, çürük duvarların kimi yerleri dökülmüş,
ahşap kaplamaları kıvrılmış, çatısının bir tarafı eğilmiş, metruk bir evdi.
O pencereye bir daha
baktı sonra da başını tramvay yoluna doğru çevirdi. Görüş açılarını kafasında
derin hesaplarla tekrar tekrar karşılaştırdı. Evin gölgesinde oturmak güven
vermese de eşiğine çöküverdi ve bir sigara yaktı.
Kafası karışmıştı, kabullenmek
istemese her akşam ve her sabah gördüğü şey şu an ile eşleşmemişti ve bu kırıcı
gerçeklik hiç ama hiç hoşuna gitmediği gibi ruhunu da alt üst etmişti. Kendisini
nasıl telkin edeceğini, kendisine nasıl izah yolu bulabileceğini henüz
bilmiyordu.
Bir sigara daha
yakmıştı ki ayaklarının altındaki toprak titreşmeye başladı, tramvay geliyordu.
Oturduğu yerden sakince izledi.
Tramvayın penceresinden
birisi ona gayretle ve içtenlikle el sallıyor, sanki "ben bugün buradayım,
yine seninleyim" diyordu. Gülümseyerek ona karşılık verdi ve o da el
salladı. Kızın bal rengi saçları her zamanki gibi yumuşacık, mucizevî bir ışık
hissi uyandırdı tramvay hızla savuşurken.
x
Yorumlar
Yorum Gönder