Evrenin
sınırlarına oranla hayal edilemeyecek kadar küçük bir bölgesinde, küçük bir
yıldızın etrafında dolanan küçük, mavi bir gezegen var. Nasıl da berrak, saf,
parıltılı bir su damlası gibi sessiz ve sakin devinmeye, hiçbir zihnin baştan sona kavrayamayacağı düzeni ile uzay boşluğunda hızla bir
yerlere doğru yol alıyor.
Uzaktan…
Üzerine
gelişigüzel serpiştirilmiş, kara parçalarının kenar çizgilerini gizleyen
bulutsuların altında sanki gülümsüyor. Atmosferi buğulu bir ışık gibi yuvarlağı
çevreliyor.
Evet...
Her
insana dünyayı seyrettirmeli uzak uzay boşluğundan; bu gizemli, çekici mavi
nesneyi ve ardında uzanan sonsuz boşluğun karanlığında, kendi küçük varlığını görebilmeli
ve hissedebilmeli insan… İşte orada.
İçimizdeki
karanlıklar yüzünden, bilgiçlikten ve bencillikten, hayatta kalma içgüdüsünün
inançların meşruiyeti üzerinden şiddete ve zulme dönüşerek kanıksandığı ve
takdir edildiği, şekillendirdiğimiz, şekillendirildiğimiz dünya… İnsanlığın
neden uhrevi ve soyut vaatlerle oyalanıp bugünkü acınası duruma düştüğünün bir
açıklaması olup olmadığını düşünmeye başlayacağımız dünya… İşte orada…
Ve…
Aşağıdaki
keşmekeşten, doğru bir düzene neden geçemediğimiz, nasıl geçeceğimiz
sorusundaki suçluluk duygusunu fark edemeyen çoğunluğun yaşadığı dünya… Kendi
soyumuza, suyumuza, hayvanlarımıza, havamıza ihanet ettiğimiz gerçeği ile de
cesurca yüzleşemeyen herkesin kahrolması gereken dünya… İşte orada
Ve...
Her şeyin
yolundaymış gibi görünmesinin ve göstermeye çabalamanın bir yanılsama olduğunu fark
edemediğimiz dünya… İşte orada.
Ve…
Korku, acı,
yok oluş ile baş etmeye çalıştığımız fani dünya… İşte orada;
Ve…
Cehaletiyle
böbürlenen zerrelerin dünyası…
İşte
orada…
Her
insana dünyayı seyrettirmeli uzay boşluğundan...
Yorumlar
Yorum Gönder