GÜVENLİK DUVARI (ÖYKÜ/BİLİM-KURGU)
Bir sivrisinek, mışıl
mışıl uyuyan Bay Tar’ın ensesine kondu. İğnesini özenle ve rahatsızlık vermeden
en derine batırıp gövdesini kan ile doldurdu. İşi bitince de geldiği gibi
sessizce odanın bir köşesinde duran minik ışıkların yandığı cihaza doğru uçtu.
Cam gibi parlak yüzeye konup, ortasından bulunan işaretli noktaya emdiği bütün
kanı boşalttı. Cihaz mikro motorlarını ve işlemcilerini kanın akışıyla birlikte
harekete geçirdi. Bay Tar'ın kan tahlili yapılıyordu. Sivrisinek havalanarak
cihazın kenarındaki özel bölmeye girdi ve kendini park etti. Bu kez yanındaki
bölmenin kapağı açıldı ve pembe renkli bir sivrisinek Bay Tar’ın karısına doğru
aynı işlemleri yapmak üzere uçuşa geçti.
Sabah saat altı
buçukta bu kez 'Zinde Uyandırma Servisi' robot sivrisinekleri harekete geçti;
her ikisini de alınlarının ortasından zerk ettiği özel zindelik sıvısıyla
uyandırdı. Bay Tar, "Günaydın" dedi karısına gülümseyerek.
Kadın "uykum var"
diye karşılık verdi açamadığı gözleriyle.
"Uykun mu var?"
diye mırıldandı Bay Tar. Hemen başını tavandaki ekrana çevirip uyku süresince
yapılan işlemleri inceledi. Listenin en sonundaki 'Zinde Uyandırma Servisi'
sivrisinek robotlarının model ve yazılım sürümlerinin güncellenmesi gerektiğini
karısının her zamanki gibi ihmal ettiği görünce: "Hayatım onları
değiştirmeni öneririm, bak şu anda kendimi mükemmel hissediyorum. Hem şu
güncelleme işini neden otomatiğe almıyorsun da kendini yoruyorsun?"
"Galiba haklısın
sevgilim," dedi kadın.
Kan değerlerine göz
atan Bay Tar bugün neler yemesi gerektiğini, moral seviyesinin düşmemesi
gereken alt sınırı, atacağı adım sayısına kadar detayları öğrendi.
Bay Tar'ın işe gitme
vakti gelmişti. Arabasına yaklaştığında kapısı otomatik olarak açıldı. Koltuğuna
oturunca çeşitli yüzeyler hafif sesler çıkararak açıldı, şekil değiştirdi, panelleri
aydınlandı. Araç "Günaydın efendim" diye karşıladı. "Güzergâh iş
adresi mi efendim?" Araç onay sözü beklerken Bay Tar elindeki iletişim
cihazını karıştırıyordu. "Güzergâh iş adresi mi efendim?" diye
nazikçe tekrar seslendi.
"Ha evet, evet…"
Araç büyük bir hızla
yerinden fırladı… Kentin yüksek kesimlerinde oturan Bay Tar 12 dakika sonra iş
kulesinin kapısında olacaktı. Yolda giderken her zamanki gibi aşağıları izlemek
çok hoşuna gitti.
Aynı mimari stildeki
binlerce dev kulelerden oluşmuş ülkenin merkezinde Başkanlık Sarayı ve Ülke
Bilgisayarı'nın bulunduğu 900 katlı kule bulunuyordu. Ana kulenin çevresine
dizilmiş altı tane 875 katlı kule ile onları da çevreleyen ve yüksekliği azalan
kulelerle yer seviyesine kadar inen bir mimari sisteme sahipti şehir. Bütün
kuleler merkez kule ile birlikte kendi aralarında bağlantı tünellerine ve yollarına
sahipti. Bağlantılar her 100 katta farklı yönlere doğru düzenli bir ağ
oluşturuyordu. Ülke uzaktan adeta yekpare tepeyi andıran görünüme sahipti.
Bay Tar aracına park ayarına
geçmesini söylerken iletişim cihazı 'Kişisel Güvenlik Duvarı'nı açmadığı için
onu uyardı. Otomatik olarak açılmadığı için biraz söylendi. 'Kişisel Güvenlik
Duvarı' çok özel kıyafetlere yerleştirilmiş donanım ve yazılımlardan oluşan bir
sistemdi. İnsanı güneşin zararlı ışınlarından, radyoaktiviteden, havadaki
mikrop ve virüslerden, yapay sinyallerden, sert darbelerden koruduğu gibi aynı
zamanda donanıma ait yazılımları da zararlı kodlardan koruyan bir kalkandı. Bu
arada arabası çoktan zeminin altına alınmıştı bile…
Asansöre bindiğinde
kişisel cihazlarıyla iletişim halinde onlarca insanla karşılaştı. Ellerindeki
yahut gözlük ya da lens olarak takılmış cihazlar birbirlerine otomatik olarak
'Günaydın' mesajları gönderdiler. Hemen hepside gelen mesajları sahiplerinin
programladıkları gibi anında sildiler.
Bay Tar'ın iletişim
cihazına bir uyarı sinyali geldi. Cihaz 'Kişisel Güvenlik Duvarı'nın ağız
yolunda bir virüsü etkisiz hale getirdiğini bildiriyordu. "Alfa8012 türü
grip virüsü başarıyla engellendi." Altında da "Güvenlik Duvarı
yazılımını yeni sürümle güncel tutmaya devam edin," yazıyordu.
Bay Tar, "Eskiden
insanlar böylesi akıllı cihazlar, akıllı yazılımlar olmadan nasıl yaşıyorlardı"
diye düşündü. Kendisinin o dönemlerde yaşamadığı için ne kadar şanslı ve
avantajlı olduğunu hissini bir kez daha yaşadı. "Bir yerlerde okumuştum
cep telefonları yaygınlaştığında da insanlar aynı şeyleri hissetmişler ve
seyyar telefonları olmadığı zamanları yaşanması çok zor dönemler olarak
algılamışlar."
İşyerinin bulunduğu
kata yakın Bay Tar, "Bu sabah Tük kahvesi içmek istiyorum," diye
sekreterine mesaj gönderdi. Binanın diğer tarafındaki sekreteri içecekler
arasında Türk kahvesi aradı; tabii kendisi değil; erzak ambarı servisinden
yararlanarak. Olmadığını öğrenince 'Satın al' sitesinden hemen siparişini
verdi. Daha Bay Tar gelmeden Türk Kahvesi paket halinde erzak dolabına girmişti
bile. Fakat sekreter bu kahvenin nasıl yapılacağını bilmediğinden 'Bilumum
İşler Tedarik Servisi'ni arayarak yardım istedi. Bay Tar daha bürosuna daha girmeden
cezve, kaşık, kahve fincanı gibi gerekli malzemeler sekreter masasının arkasındaki
dolaba çabucak ulaştırılmıştı. Bir Türk internet sitesinden indirdiği 'Kolayca
Türk kahvesi Yap' adlı yazılımı içecek robotu veritabanına ekleyip bekledi, az
sonra Türk kahvesi hazırdı. Sekreter kahveyi kendi elleriyle servis yaptı.
Çünkü yazılımın 'Nazik uyarılar' bölümünde 'Türk Kahvesinin' mekanik ulaştırma
ya da robotlar tarafından ikram edilmemesi gerektiğini mümkünse eski
geleneklere uygun olarak el ile servis edilmesinin uygun olacağı tavsiye ediliyordu.
Bay Tar bir yatırım
danışmanıydı. İşleri her zamanki gibi çok yoğundu. Zamanının bir kısmı tabii ki
yatırımlar, görüşmeler, değerli kâğıtlar, almak, satmak gibi işlerle ilgiliydi;
diğer bir kısmı ise hayatı kolaylaştırdığını düşündüğü ve mutlaka sahip
olunması gereken cihaz ve yazılımları takip etmek, incelemek ve araştırmak ve
tabii ki onları satın almaktı.
Birkaç saat sonra
başını iş ekranlarından ayırıp diğer tarafa döndü ve 'Yaşam Ekranı'na göz attı.
Gelen mesajlar yine bir sürü gelişkin cihaza ilişkin bilgileri içeriyordu. İşte
bunlardan birisi şöyle diyordu: "Mükemmel rüya ayarlayıcı… Bizim
lenslerimiz gözlerinizi günün yorgunluğunu gidermekle kalmaz, yeni sürümde istemediğiniz
rüyaları üstelik güçlü güvenlik duvarı ile engelleyebilirsiniz de… Ayrıca beş
mükemmel rüyanın demosunu da izleme imkânı size sunuyoruz. Bizi seçin…"
Rüya demoları çok ilgisini çekmişti, en pahalısından en ucuzuna doğru tek tek
incelemeye başladı. Mükemmel tasarımlar, sunumlar vardı, en pahalılarından
birkaçını işaretledi.
Bay Tar lenslerle
ilgilenirken içeriye sekreteri girdi. "Efendim genel e-posta adresimize
sıra dışı bir mesaj geldi," dedi.
"Nereden?"
diye sordu Bay Tar kafasını ekrandan kaldırmadan.
"Tabon'dan
efendim."
"Tabon…"
diye şaşkınlıkla tekrarlayarak sekreterine baktı. "Tabon… Böyle bir istasyon
duymadım, yeni bir yerleşkesi mi? Sen duydun mu?"
Sekreter nasıl
söyleyeceğini bilmemenin sıkıntısıyla: "Tabon dünya dışı değilmiş efendim,"
dedi. "Bir yerleşke de değilmiş!"
"Eee, ne o
zaman?"
"Bir ülke, yeryüzünde
bir ülke…"
"Tabon!"
dedi şaşkınlıkla sonra ciddileşerek söylendi: "Ülkemiz dışındaki topluluklara
ait bilgilerin gereksiz ve faydasız olduğunu üstelik pek hoş karşılanmadığını
sen de biliyorsun. Böylesi detaylar halkımız arasındaki iletişim uyumunu ve
çalışma hevesini azaltıyor… Hem mesaj çok tehlikeli virüsler içerebilir."
"Kontrol ettim
efendim mesaj temiz."
Bay Tar sekreterine
çok saygı duyduğu ve ne yaptığını bilen birisi olarak tanıdığından, "Hem… Tabon'un
dünya içerisinde bir yerleşke olduğu bilgisine nasıl ulaştın?" diye sordu
ve devam etmesini istedi.
"Bu durum
oldukça ilgimi çekti, ben de Ülke Bilgisayarı'ndan yardım istedim. Onlarda
'Bilgiye Ulaşma Seviye Kontrolü' yaptılar ve bu konunun 'Yoğun Bilgilenmeye
İzin Verilebilir," olduğuna karar verip beni resmi ama arkaik bir internet
sitesine yönlendirdiler…" Sekreter devam etti: "Orada gördüm ki Tabon
bir Afrika ülkesi. Ülke hakkında başka bir bilgiye de ulaşamadım efendim."
"Bizim dışımızda
insanların yaşadığını duymuştuk ama onlara ve yaşamlarına ait detaylar ile
ilgilenmiyoruz. Bilgimizi, sermayemizi ve olanaklarımızı her zaman kendi
çıkarlarımız için kullanmak en doğru ve en güvenli ilkedir."
"Biliyorum
efendim."
"Peki, bu mesaj Ülke
Güvenlik Duvarı'nı nasıl aşmış? Nasıl bilgisayarlarımıza ulaşmasına izin
verilmiş."
"Zannederim o
bölge yerleşkeleri çok ilkel bir ağ erişim protokolü kullanıyorlar. Güvenlik
duvarımız dünyada artık öyle bir erişim yöntemi olabileceğini düşünmediğinden
atlamış olmalı."
"Tanrım hangi
çağda yaşıyoruz," diyerek kaygıyla söylendi. "Peki, kim göndermiş?"
"Bir çocuk hem
resmini de eklemiş." Sekreter ekranı işaret ederek, "Bakmak ister
misiniz efendim?"
Bay Tar acele etmeden
ilgili pencereyi ilgisizce açtı ve okudu. Mesaj kısaydı: "Merhaba, iyi
günler efendim." Altında zayıf, çelimsiz ama sevimli, gülen bir zenci
çocuk fotoğrafı görülüyordu. "Ne bu şimdi?" diyerek hoşnutsuzca çıkıştı.
"Zannederim
iletişim kurmaya çalışıyorlar. Cevap yazacak mıyız efendim? Çünkü 'Ülke
Güvenlik Duvarı' üç dakika içerisinde bizden bir talep gelmezse o adresle
iletişimi ebediyen engelleyeceğini bildirdi."
"Hayır, tabii ki
yazmayacağız! Biz işimize bakalım."
"Peki efendim."
"Ha unutmadan şu
rüya ayarlayıcı lenslerden denedin mi hiç?"
"Denemedim
efendim, çok pahalı."
"Hemen iki tane
sipariş ver, karıma da sürpriz olsun."
"Peki..."
Ekranındaki mesajın kendiliğinden silinmesini
beklemeden kapattı.
Yorumlar
Yorum Gönder